Hz. Muhammed (s.a.s) içinde bulunduğu ahlaki çöküntü ve putperest ortamdan çokça bunalıyor bu sebeple zaman zaman kendisini inzivaya çekiyordu. 40 yaşında idi ve gene en çok huzur bulduğu Hira Dağında tefekkürde iken Cebrail (a.s) geldi.
O’na (s.a.s)
-Oku! Dedi. Bu olay beklenmedik bir anda ve şok edici olmuştu. Sessiz sakin bir şekilde tefekkürde iken gelen ses ile irkilmişti.
-Ben okuma bilmem okuyamam. Diye cevap verdi. Cebrail (a.s) isteğini tekrarladı.
-Oku! Gene aynı cevabı verdi.
- Ben okuma bilmem okuyamam. Hem ne okuyayım? Deyince.
Cebrail (a.s) Alak Süresinin ilk ayetlerini O’na okudu
-Yaradan Rabbinin ismiyle oku. O İnsanı alaktan (asılı duran zigot) yarattı. Oku. Rabbin en büyük kerem sahibidir. O insana kalemle yazmayı öğretti. (Alak 1-5)
Bu Hz. Muhammed (s.a.s)’in aldığı ilk vahiy olup Risalet’inin başlangıcı idi. Melek onu kucaklamış ve sıkmıştı. Korku ile oradan ayrıldı. Sırtına yüklenen büyük yük ve görevin ağırlığı düşüncesiyle oldukça sarsılmıştı. Başına gelen olayı Hanımı Hz. Hatice’ye anlattı. Hz. Hatice onun mizacında olan birisine bir zarar gelmeyeceğini ve Allah’ın O’nu (s.a.s) şeytanların şerrinden koruyacağını söyleyerek bu konuda danışabilecekleri Hıristiyan bir âlim olan amcaoğlu Varaka Bin Nevfel’in yanına gittiler.
Varaka olanları dinledikten sonra, Meleğin kendisinden önceki peygamberlere de vahiy getiren Cebrail (a.s) olduğunu söyledi. Kendisini zorlu bir sürecin beklediğini, Risaletinden dolayı düşmanlarının olacağını ve onu Mekke şehrinden çıkaracaklarını da söyledi. Kendisinin de ona kesinlikle destek olacağını söyledi.
Vahiyler ardı arkası kesilmeden devam ediyor, Hz. Muhammed (s.a.s) sessizce etrafındaki yakınlarına tevhid inancını tebliğ ediyordu. Akrabalarına, arkadaşlarına, yakın dostlarına Allah’ın emirlerini ve doğru yolu telkin etmeye devam etti. Kendisine ilk Hz. Hatice inanarak Müslüman oldu. Çok yakın arkadaşı ve dostu Ebu Bekir duyar duymaz kabul etti. Evlatlığı Hz. Zeyd, Ebü Talip’in oğlu Hz. Ali ve Hz. Osman Bin Affan, Hz. Talha, Hz. Zübeyir saadet yolunun çileli yolcuları İslam ile hayat buldular.
Bu yüce davet üç yıl gizlice devam etti. Rabbimiz.
-Öyleyse, sana emredilen şeyi kafa çatlatırcasına açıkça anlat! Müşriklere aldırma! O alaycılara karşı bizim sana destek olmamız elbette yeterlidir. Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâh uyduruyorlar.(Hicr 94-95-96) ayetlerini gönderince Hz. Muhammed (s.a.s) emre uyarak Kureyş Kabilesinin erkeklerini topladı ve onları İslam’a davet etti. Allah’ın birliğini anlatarak müşriklerin yolunu takip etmemeleri için onları uyardı. Kureyş’in ileri gelenleri bu anlatılanlara çılgınca tepki gösterdiler. Onunla (s.a.s) alay ederek dalga geçtiler.
Peygamberimiz artık daveti açık açık herkese her yerde anlatıyordu. Bir gün Safâ Tepesi’ne çıkarak Kureyş kabilesine seslendi. Onlar da bu çağrıya icabet ederek Safâ Tepesi’ne geldiler.
Hz. Muhammed (s.a.s) kalabalığa şöyle seslendi:
–Ey Kureyş cemaati! Ben size, şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman atlıları var; hemen size saldıracak, mallarınızı gasp edecek desem, bana inanır mısınız?”
Onlar da hiç düşünmeden:
–Evet inanırız! Çünkü şimdiye kadar Sen’i hep doğru olarak bulduk. Sen’in yalan söylediğini hiç işitmedik!” dediler.
–O hâlde ben şimdi size, önünüzde şiddetli bir azap günü bulunduğunu, Allah’a inanmayanların o çetin azaba uğrayacaklarını haber veriyorum. Ben sizi o çetin azaptan sakındırmak için gönderildim.
Ey Kureyşliler! Size karşı benim hâlim, düşmanı gören ve ailesine zarar vereceğin¬den korkarak hemen haber vermeye koşan bir adamın hâli gibidir.
Ey Kureyş cemaati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanır gibi de diri¬leceksiniz. Kabirden kalkıp Allah’ın huzuruna varmanız, dünyadaki her hareketinizin hesabını vermeniz muhakkaktır. Neticede hayır ve ibadetlerinizin mükâfatını, kötü işlerinizin de ceza ve şiddetli azabını göreceksiniz! Mükâfat ebedî bir cennet; mücazat da daimî bir cehennemdir.” (Buhârî, Tefsîr, 26; Müslim, Îman ..)
Hz. Muhammed (s.a.s)’in bu hitabesine, orada bulunanlardan umumi bir itiraz gelmedi. Yalnız amcası Ebû Leheb:
–Hay eli kuruyası! Bizi buraya bunun için mi çağırdın?” diyerek münasebetsiz ve ya¬kışıksız sözler sarf etti. Hakaretleriyle Peygamber Efendimizin (s.a.s)’in kalbini kırdı.
Ebû Leheb’in bu tavrı üzerine “Tebbet Sûresi” nâzil oldu.
Hz. Muhammed (s.a.s) Mekkeli liderlerinden bilhassa amcası Ebü Leheb (Abduluzza Bin Abdulmuttalip) ve Ebu Cehil (Amr Bin Hişam)’ın fesat ve düşmanlıklarına rağmen tebliğe devam etti. Artan baskılara ve düşmanlıklara rağmen Mekke’de İslam ile şereflenenlerin sayıları artıyordu. Habeşli Köle Hz. Bilal, Hz. Ammar Bin Yasir, Hz. Habbap gibi fakir insanlar kurtuluş yoluna can atarak katılıyorlardı. İslam ile şereflenenler Mekkeli müşriklerin işkence, zulüm ve baskılarına maruz kaldılar.
Hz. Muhammed (s.a.s)’e ve getirdiklerine muhalefet gittikçe artıyor, zulüm ve işkenceler dayanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Peygamberimiz (s.a.s) bütün bu yapılanlara karşı geri atmıyor, kendisine yapılanlar da onu yolundan vazgeçirmiyordu.
Bir gün Kâbe’de namaz kılıyordu. Müşriklerde şaşkın gözleri ile onu izliyorlardı. Ebu Cehil de onların içinde idi. Ebu Cehil dedi ki:
-Hanginiz filancalarda bugün kesilen devenin işkembesini olduğu gibi getirip secdede iken O’nun sırtına koyar. Gözü dönmüş nasipsiz müşrik Ukbe Bin Ebi Muayt:
-Ben yaparım diye atıldı. Koşarak işkembeyi getirdi ve Peygamberimiz secdede iken iki kürek kemiğinin arasına işkembeyi bıraktı. Müşrikler bu manzara karşısında kahkahalarla gülüyorlardı.
Bu olayı haber alan Hz. Fatıma Annemiz koşarak geldi ve elleri ile işkembeyi alarak babasının üzerini temizledi. Namazını bitiren Peygamberimiz (s.a.s)’in mübarek dudaklarından müşriklere karşı -Allah’ım, Kureyş’i sana havale ediyorum!” cümlesi döküldü. Peygamberimiz (s.a.s) bu cümlesini üç kere tekrarladı. Sonra da müşrik elebaşlarının isimlerini teker teker zikrederek onları da Rabb’ine havale etti. (Müslim, 5/180.) Allah Resûlü(s.a.v.) daha sonra kızına döndü ve “Korkma güzel kızım, Allah babanı zayi etmeyecek!” diyerek onu teselli etti.
Artık Mekke Müslümanlara dar gelmeye başlamıştı….
Devam edeceğiz inşaAllah