Beni Kureyzâ Yahudileri, Medine’de yerleşmiş olan üç Yahudi biridir. Medine’nin güneydoğusundaki ovalık bölgede oturan kabile mensupları çok katlı müstahkem evlerde yaşıyor ve geçimlerini tarım ve ticaretle sağlıyorlardı.
Hz. Muhammed (s.a.s)’in Medine’ye hicretinden sonra Medine’deki Arap ve Yahudi kabileleriyle yaptığı Medine Sözleşmesi’ne Benî Kurayza Yahudileri, Ensar’dan Evs kabilesinin müttefiki olarak katılmışlardı. Medine Sözleşmesinde, Yahudilerin can, mal ve din hürriyetleri garanti altına alınmıştı. Buna karşılık Medine’ye herhangi bir saldırı söz konusu olduğunda onların şehrin savunmasına katılmaları, Kureyş ile ve Müslümanların diğer düşmanlarıyla ittifaka girmemeleri öngörülmekteydi.
Medine Sözleşmesine sadık kalmayan ve ihanet eden Beni Kaynuka Kabilesi miladi 624 yılı mayıs ayında ve Beni Nadir Miladi 625 yılı ağustos ayında Medine’den sürgün edildiler. Medine’de yalnız Benî Kurayza kalmıştı. Hayber’e yerleşen Benî Nadir kabilesi, Hz. Peygamber’den intikam almak amacıyla Hendek Gazvesi öncesinde Kureyş ve yandaşlarıyla ittifak yaparken Benî Kurayza Kabilesini de yanına çekmek istedi. Önce çekimser davranan Benî Kurayza nihayet onlara katıldı. Hendek Savaşının en tehlikeli zamanda ihanete uğrayan Müslümanlar çok zor durumda kaldılar. Hz. Peygamber, Benî Kurayza ’ya karşı bir askerî birliği görevlendirmek zorunda kaldı. Bu kritik günlerde Gatafan kabilesi ileri gelenlerinden Nuaym b. Mes’ûd’un Müslüman olup Resul-i Ekrem’in isteği doğrultusunda Benî Kurayza ile müttefiklerinin arasını açması ve Hendek Gazasının sona ermesiyle bu büyük tehlike atlatılmış oldu.
Hz. Muhammed (s.a.s), Hendek Gazasında Mekkeli Müşriklerin çekilmeleri ile savaşın sona ermesi üzerine evine döndü. Öğle vakti Bilâl-i Habeşî’yi çağırarak: “-Ey Bilal ikindi namazımızı Benî Kurayza topraklarında kılacağımızı duyur.” Diye emretti. Zırhını giyip silâhlarını kuşanarak atına bindi (15 Nisan 627)
Resul-i Ekrem kalenin önüne vardığında Yahudi ileri gelenlerine teker teker seslenerek onları İslâm’a davet etti. Olumsuz cevap vermeleri üzerine kalelerinden inmelerini ve teslim olmalarını istedi; bu teklifin de reddedilmesiyle çatışma başladı. Benî Kurayza, karşılıklı ok ve taş atışlarıyla bir aya yakın bir süre boyunca kuşatma altında tutuldu.
İslam Ordusu 3000 piyade ve otuz altı süvariden oluşurken Benî Kurayza savaşçıları 600-700 civarında idi. Bu arada hain münafık her zaman olduğu gibi burada da devreye giriyor, Benî Kurayza ‘ya giderek onları Müslümanlara teslim olmamaya çağırıyor, direnmeye devam etmeleri halinde kendilerine yardımda bulunacaklarını söylüyorlardı. Ama münafıklar vaat ettikleri yardımı getiremediler. Kuşatma dolayısıyla çaresiz kalan Beni Kureyzâ Yahudileri, Benî Nadîr’in şartlarıyla, yani mal ve silâhlarını bırakıp birer deve yükü eşya ile Medine’den ayrılmayı önerdilerse de Hz. Peygamber bunu kabul etmedi ve sadece kayıtsız şartsız teslim olabileceklerini söyledi.
Bir süre daha devam eden kuşatmanın sonunda Benî Kurayza teslim oldu. Allah (c.c) Kuran-ı Kerim’de bu olayı bize şöyle haber verir: “Allah, Ehl-i Kitap’tan onlara destek verenleri kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı; artık onların bir kısmını öldürüyorsunuz, bir kısmını da esir alıyorsunuz. Onların topraklarını, evlerini, mallarını, o zamana kadar ayak basmadığınız bir toprağı size Allah miras bıraktı. Allah her şeye kadirdir. (Ahzap 26-27)”
Bu arada daha önce Ensar’dan Hazrec Kabilesinin müttefikleri Benî Kaynuka Yahudileri için aracı olup onları ölüm cezasından kurtardıklarını dikkate alarak Ensar’dan Evs Kabilesi de Resul-i Ekrem’e gelip ondan müttefikleri Benî Kurayza ‘ya iyi davranılmasını istediler. Bunun üzerine Yahudiler hakkında hüküm vermesi için Evs Kabilesinden Hz. Sa‘d b. Muaz hakem tayin edildi. Sa‘d, kendisinin vereceği hükme razı olacaklarına dair hem Evs Kabilesinden hem Benî Kurayza Kabilesinden, hem de Hz. Peygamber’den söz aldıktan sonra kararını açıkladı.
-“Savaşabilecek yaşta bulunan erkekler öldürülecek, kadın ve çocukları esir edilecek, malları ganimet olarak Müslümanlar arasında paylaştırılacak.”
Hz. Muhammed Hz. Sa’d b. Muâz’ın bu kararı karşısına şöyle dedi: “Ya Muaz Allah’ın hükmü ile hükmettin.”
Hz. Sa’d B. Muaz, Beni Kureyzâ Kabilesinin, ihanet etmelerini engellemek için çok mücadele etmiş ama başarılı olamamıştı. Hz. Sa’d B. Muaz kendisine isabet eden bir ok neden ile yaralı idi. Benî Kurayza topraklarından tedavi gördüğü çadıra geri getirilirken yarası açıldı ve bir müddet sonra otuz yedi yaşında iken kan kaybından dolayı vefat etti. Cenaze namazını Resul-i Ekrem kıldırdı ve Cennetü’l-bakī‘ Mezarlığına defnedildi.
Hz. Sa’d B. Muâz’ın verdiği karar önce Kur’an-ı Kerim’e uygundur. Allah’a ve peygamberine karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri veya asılmaları yahut el ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onların dünyada uğradıkları aşağılayıcı cezadır. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır. Ancak onları yenip ele geçirmenizden önce tövbe edenler müstesna! Biliniz ki Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. (Maide 33-34).
Bu karar Yahudilerin inandığı Tevrat’a da uygundur. Şöyle ki: Tanrınız TANRI onları size verecektir. Kılıçlarınızla bütün erkekleri öldürün. Ama kadınları, çocukları ve hayvanları öldürmeyin. Şehrin içinde kullanıp yiyebileceğiniz her şeyi yağmalayabilirsiniz. (Tesniye, 20/10-15)
Hz. Peygamber’in emri üzerine, ölüm cezasına çarptırılan bütün savaşçılara infazdan önce yiyecek ve içecek verilmiş, Tevrat okumalarına müsaade edilmiştir. Kuşatma sırasında İslâm’ı seçen dört savaşçı ise idamdan kurtulmuştur. Sayılarının 1000 civarında olduğu sanılan kadın ve çocuklardan bir kısmı serbest bırakılmıştır. Sahâbîlere dağıtılanların dışında kalan ganimet satılarak cihat için at ve silâh temin edilmiştir. Bu arada Hz. Muhammed (s.a.s), henüz bulûğ çağına ermemiş çocukların annelerinden ayrılmamasını ve öksüzlerin sadece Müslümanlara satılmasını istemiş, kendisi de esirler arasında bulunan Reyhâne bint Zeyd’i safî olarak seçmiştir.
Safi: kelimesi, fıkıhta ganimet bölüştürülmeden önce Resul-i Ekrem’in seçim hakkına dayalı olarak aldığı payı belirtmek için kullanılır.
Devam edeceğiz…
Kaynaklar:
*İslam Ansiklopedisi
*Siyer Ansiklopedisi