Ahmet Hamdi Tanpınar’ın vefatının yıldönümünde İstanbul Üniversitesi (İÜ) Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından ‘Hep Aynı Hayalin Peşinde Bu Yolculuk: Vefâtının 59. yılında Ahmet Hamdi Tanpınar’ başlıklı panel 27 Ocak’ta çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Panel, İÜ Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk'un yöneticiliğinde yapıldı. Pamukkale Üniversitesi'nden Prof. Dr. Yunus Balcı, Medeniyet Üniversitesi'nden Doç. Dr. Turgay Anar ve İstanbul Üniversitesi'nden Dr. Öğr. Üyesi M. Şerif Keskin panele konuşmacı olarak katıldı. İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen panelin açılış konuşmasını Enstitü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Balcı yaptı.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın vefat yıl dönümünün 24 Ocak olduğunu, panelin 3 günlük gecikmeyle gerçekleştirildiğini belirterek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Balcı, “Ahmet Hamdi Tanpınar ile benim aram biraz mesafeli olmuştur. Tanpınar, sanatkâr olarak zor bir insan ve yaşadığı hayatta aynı şekilde günlüğünü okuyunca fark ettiğimiz gibi hep bir yere ait olamama durumu ve ruh sıkıntısı halindedir. Günlüğünü okuyunca Tanpınar’la aramdaki mesafeden rahatsız olmadım. Ancak özellikle Türkçe ’ye ve Türk diline muhteşem katkılarından dolayı edebiyat tarihimizde anılmayı her zaman hak eden bir isim. Sanatkâr olarak bir ömür boyu hep güzelin peşinde koşmuş bir insandır. Tanpınar’ın metinlerinden musiki seven bir insan olarak Dede Efendi’yi ve Hafız Post’u dinlediğini anlıyoruz. Ama aynı zamanda Mozart tutkusunun onun için vazgeçilmez olduğunu da günlüğünden anlıyoruz. Resim estetiğinde ise hem Batılı tarzı hem de Osmanlı geleneğini görüp yakalayabildiğini anlıyoruz. Tanpınar ile aram mesafelidir diyorum ama ondan İstanbul’u ve Erzurum’u sevmeyi öğrendim. Diğer öğrendiğim şey ise Evliya Çelebi’yi okumaktır. Bugün, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı andığımız panelin tüm katılımcılarına ayrıca teşekkür ediyorum. İyi bir panel olmasını diliyorum” diyerek sözü panel konuşmacılarına bıraktı.
“Tanpınar’daki Trajik Duyuş Annesini Kaybetmesiyle Başladı”
Prof. Dr. Balcı’nın ardından panelde ilk sözü ‘Tanpınar’ın Şiirleri’ başlıklı konuşmasıyla Pamukkale Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Yunus Balcı aldı. Tanpınar’ın şiirlerini felsefi temellerinden yola çıkarak tematik açıdan değerlendiren Prof. Dr. Balcı, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirini yuva metaforu üzerinden üç aşamada inceleyeceğim. Birinci aşama kontamplasyon yani seyre dalma, ikinci aşama trajik ve trajikle karşılaşma ve üçüncü aşama ise kurutuluş arayışı ya da sığınma biçimleridir. Bu perspektifle Tanpınar’ın şiirlerinin düşünsel verilerini anlayabilmek biraz daha kolay olacaktır. Birinci aşama seyretme, seyre dalma aşamasıdır. Bu aşamada karşımıza görme, seyretme, anlama, sezme ve derinleşme kavramları çıkmaktadır. Bu aşamanın temel metni ise ‘Antalyalı Genç Kıza Mektup ’ta dile getirdiği bir cümledir. Bu cümle: “Ergani madeninde üç yaşımda iken bir gün kendime rastladım” dır. İkinci aşama ise trajik duyuştur. Ondaki trajik duyuş, annesini kaybetmesiyle başlıyor. Buradaki hareket metnim ise ‘Annem İçin’ şiiridir. Üçüncü aşama da sığınma biçimleridir. Bunun en güzel örneğini ise ‘Ne İçindeyim Zamanın’ başlıklı şiirinde görebiliriz” dedi.
“Zihinsel Retina Kavramı Bir Sanatkârın Dünyayı Nasıl Algıladığını ve Algıladığı Şeyleri Nasıl Göstermek İstediğinin Sanat Eserleri Boyutundaki İspatıdır”
Prof. Dr. Balcı’nın ardından İstanbul Medeniyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden Doç. Dr. Turgay Anar söz aldı. Doç. Dr. Turgay Anar, Tanpınar’ın zihinsel retinasını ele aldığı ‘Huzur Atlası’ adlı kitabından yola çıkarak bu zihinsel retinanın romanda nasıl işlendiğini örneklerle anlattı. Tanpınar’ın ‘Huzur’ adlı romanından alıntılar yaparak onun zihinsel retinasını resimler üzerinden ortaya koyan Doç. Dr. Anar şu örneklere yer verdi:
“Tanpınar’ın zihinsel retinasını resimler ve ressamlar üzerinden anlatmaya çalışacağım. İlk olarak Botticelli’nin Melekleri isimli bir tabloya atıf yapacağım. Huzur romanından ‘Ne kadar güzelleşmişsin. Hem çok, çok güzel olmuşsun. Bu hüzün sana yakışıyor. Bilir misin neye benziyorsun? Botticelli’nin, meleklerine… Hani o Passion’da İsa’ya üç çiviyi verene…’ alıntısını yapıyorum. Romanda tasvir edilen Suat’ın haince bakışını Tanpınar, bu görselde görüp Suat’ın durumunu ifadelendirmek için kullanmıştır. İkinci örneğimiz ise Madonna delle Arpie tablosudur. Bu görsel doğrudan doğruya Mümtaz ile alakalı bir görseldir. Buradaki alıntım ise ‘Bu sert yüzlerin, bu nasırlı eller, bu denizden balıktan, dalgadan, yelkenden, ağdan başka bir şey bilmiyor gibi görünen insanlar, başlarında mayosunu boynuna eşarp gibi dolamış siyah saçlı Del Sarto’nun Meryemleri çehreli genç çocuğun, hepsinin yüzlerce sene önce başlayan, bir kadın tarafından sevmek ve sevilmek tecrübenin malıydılar’dır. Alıntıda yer alan mayo, tablodaki eşarbın takılma biçimi nedeniyle benzetilmiştir. Tanpınar, siyah saçlı genç çocuğun mayosunun boynuna eşarp gibi dolanmasını bir sanat eseri gibi görmüş ve bu gördüğü şeyi edebiyat eserinde okurlara göstermek istemiştir.”
Doç. Dr. Anar konuşmasını, “Tanpınar’ın zihinsel retinasının gördüğü farkları bize edebiyat metinlerinde bir sırrı ifşa edecek göndermelerle sunduğu için okurlar olarak şanslıyız. Bu da Tanpınar’ın zihinsel retinasındaki görsel derinliğin niçin önemli olduğunu düşünmemizi sağlar. Zihinsel retina kavramı bir sanatkârın dünyayı nasıl algıladığını ve algıladığı şeyleri nasıl göstermek istediğinin sanat eserleri boyutundaki ispatıdır” diyerek bitirdi.
“Tanpınar Adeta Okurları Tarafından Yaratılmış Bir Yazardır”
Doç. Dr. Anar’ın ardından panelin son konuşmasını İÜ Edebiyat Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Şerif Eskin gerçekleştirdi. Dr. Öğr. Üyesi Eskin konuşmasında Tanpınar’ın keşfedilme sürecini ve Tanpınar okumalarının toplumsal boyutunu bir edebiyat vakası şeklinde değerlendirdi. Konuşmasının devamında Tanpınar olgusunun edebiyat sosyolojisi açısından ne ifade ettiğini ele alan Dr. Öğr. Üyesi Eskin şunları kaydetti:
“Okuma dediğimiz eylemin büyük aktörler ve onların okurlarının edilgenleştiği süreçler olarak değerlendirmemek gerekiyor. Okur odaklı baktığımızda Tanpınar’ın keşfedilme sürecinde Türk okurunda birtakım psikolojik ihtiyaçların doyumuna tekabül eden bir hususiyete sahip olduğunu ve 90’lı, 2000’li ve 2010’lu yıllarda Türkiye’deki nesillerin yaşadıkları hafıza krizinin bir benzerini, bir izdüşümünü Tanpınar’ın karakterlerinde gördüğünü ve özdeşleşme tesis ettiklerini düşünüyorum. Bu noktada toplumsal hafıza siyaseti belli dönemlerde baskılama siyasetleriyle beraber ortaya çıkan çakışık toplumsal hafızaların karşılıklı çatışmalarının ve bu anlamda Tanpınar’daki birtakım karakterlerin izdüşümü niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda kendi hikâyemizin ve kendi deneyimlerinizin de bir şekilde izdüşümlerini Tanpınar’da gördüğümüzü ve Tanpınar’ın karakterlerinin bize bu kadar yakın gelmesinin bu nedenden kaynakladığını söyleyebilirim. Netice olarak Tanpınar’ı edebiyatın panteonuna taşıyan ne yayıncılar ne de yorumculardır. Tanpınar’ı edebiyat panteonuna taşıyan okurları olmuştur. Türk edebiyatında bunun başka bir örneği olduğunu düşünmüyorum. Tanpınar adeta okurları tarafından yaratılmış bir yazardır. Bugün baktığımızda tek bir Tanpınar bulunmaz; Tanpınarlar vardır.”
İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen Akademik Sohbetler-7 ‘Vefâtının 59. yılında Ahmet Hamdi Tanpınar’ paneli, katılımcıların sorularının yanıtlanması ile son buldu.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın vefat yıl dönümünün 24 Ocak olduğunu, panelin 3 günlük gecikmeyle gerçekleştirildiğini belirterek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Balcı, “Ahmet Hamdi Tanpınar ile benim aram biraz mesafeli olmuştur. Tanpınar, sanatkâr olarak zor bir insan ve yaşadığı hayatta aynı şekilde günlüğünü okuyunca fark ettiğimiz gibi hep bir yere ait olamama durumu ve ruh sıkıntısı halindedir. Günlüğünü okuyunca Tanpınar’la aramdaki mesafeden rahatsız olmadım. Ancak özellikle Türkçe ’ye ve Türk diline muhteşem katkılarından dolayı edebiyat tarihimizde anılmayı her zaman hak eden bir isim. Sanatkâr olarak bir ömür boyu hep güzelin peşinde koşmuş bir insandır. Tanpınar’ın metinlerinden musiki seven bir insan olarak Dede Efendi’yi ve Hafız Post’u dinlediğini anlıyoruz. Ama aynı zamanda Mozart tutkusunun onun için vazgeçilmez olduğunu da günlüğünden anlıyoruz. Resim estetiğinde ise hem Batılı tarzı hem de Osmanlı geleneğini görüp yakalayabildiğini anlıyoruz. Tanpınar ile aram mesafelidir diyorum ama ondan İstanbul’u ve Erzurum’u sevmeyi öğrendim. Diğer öğrendiğim şey ise Evliya Çelebi’yi okumaktır. Bugün, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı andığımız panelin tüm katılımcılarına ayrıca teşekkür ediyorum. İyi bir panel olmasını diliyorum” diyerek sözü panel konuşmacılarına bıraktı.
“Tanpınar’daki Trajik Duyuş Annesini Kaybetmesiyle Başladı”
Prof. Dr. Balcı’nın ardından panelde ilk sözü ‘Tanpınar’ın Şiirleri’ başlıklı konuşmasıyla Pamukkale Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Yunus Balcı aldı. Tanpınar’ın şiirlerini felsefi temellerinden yola çıkarak tematik açıdan değerlendiren Prof. Dr. Balcı, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirini yuva metaforu üzerinden üç aşamada inceleyeceğim. Birinci aşama kontamplasyon yani seyre dalma, ikinci aşama trajik ve trajikle karşılaşma ve üçüncü aşama ise kurutuluş arayışı ya da sığınma biçimleridir. Bu perspektifle Tanpınar’ın şiirlerinin düşünsel verilerini anlayabilmek biraz daha kolay olacaktır. Birinci aşama seyretme, seyre dalma aşamasıdır. Bu aşamada karşımıza görme, seyretme, anlama, sezme ve derinleşme kavramları çıkmaktadır. Bu aşamanın temel metni ise ‘Antalyalı Genç Kıza Mektup ’ta dile getirdiği bir cümledir. Bu cümle: “Ergani madeninde üç yaşımda iken bir gün kendime rastladım” dır. İkinci aşama ise trajik duyuştur. Ondaki trajik duyuş, annesini kaybetmesiyle başlıyor. Buradaki hareket metnim ise ‘Annem İçin’ şiiridir. Üçüncü aşama da sığınma biçimleridir. Bunun en güzel örneğini ise ‘Ne İçindeyim Zamanın’ başlıklı şiirinde görebiliriz” dedi.
“Zihinsel Retina Kavramı Bir Sanatkârın Dünyayı Nasıl Algıladığını ve Algıladığı Şeyleri Nasıl Göstermek İstediğinin Sanat Eserleri Boyutundaki İspatıdır”
Prof. Dr. Balcı’nın ardından İstanbul Medeniyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden Doç. Dr. Turgay Anar söz aldı. Doç. Dr. Turgay Anar, Tanpınar’ın zihinsel retinasını ele aldığı ‘Huzur Atlası’ adlı kitabından yola çıkarak bu zihinsel retinanın romanda nasıl işlendiğini örneklerle anlattı. Tanpınar’ın ‘Huzur’ adlı romanından alıntılar yaparak onun zihinsel retinasını resimler üzerinden ortaya koyan Doç. Dr. Anar şu örneklere yer verdi:
“Tanpınar’ın zihinsel retinasını resimler ve ressamlar üzerinden anlatmaya çalışacağım. İlk olarak Botticelli’nin Melekleri isimli bir tabloya atıf yapacağım. Huzur romanından ‘Ne kadar güzelleşmişsin. Hem çok, çok güzel olmuşsun. Bu hüzün sana yakışıyor. Bilir misin neye benziyorsun? Botticelli’nin, meleklerine… Hani o Passion’da İsa’ya üç çiviyi verene…’ alıntısını yapıyorum. Romanda tasvir edilen Suat’ın haince bakışını Tanpınar, bu görselde görüp Suat’ın durumunu ifadelendirmek için kullanmıştır. İkinci örneğimiz ise Madonna delle Arpie tablosudur. Bu görsel doğrudan doğruya Mümtaz ile alakalı bir görseldir. Buradaki alıntım ise ‘Bu sert yüzlerin, bu nasırlı eller, bu denizden balıktan, dalgadan, yelkenden, ağdan başka bir şey bilmiyor gibi görünen insanlar, başlarında mayosunu boynuna eşarp gibi dolamış siyah saçlı Del Sarto’nun Meryemleri çehreli genç çocuğun, hepsinin yüzlerce sene önce başlayan, bir kadın tarafından sevmek ve sevilmek tecrübenin malıydılar’dır. Alıntıda yer alan mayo, tablodaki eşarbın takılma biçimi nedeniyle benzetilmiştir. Tanpınar, siyah saçlı genç çocuğun mayosunun boynuna eşarp gibi dolanmasını bir sanat eseri gibi görmüş ve bu gördüğü şeyi edebiyat eserinde okurlara göstermek istemiştir.”
Doç. Dr. Anar konuşmasını, “Tanpınar’ın zihinsel retinasının gördüğü farkları bize edebiyat metinlerinde bir sırrı ifşa edecek göndermelerle sunduğu için okurlar olarak şanslıyız. Bu da Tanpınar’ın zihinsel retinasındaki görsel derinliğin niçin önemli olduğunu düşünmemizi sağlar. Zihinsel retina kavramı bir sanatkârın dünyayı nasıl algıladığını ve algıladığı şeyleri nasıl göstermek istediğinin sanat eserleri boyutundaki ispatıdır” diyerek bitirdi.
“Tanpınar Adeta Okurları Tarafından Yaratılmış Bir Yazardır”
Doç. Dr. Anar’ın ardından panelin son konuşmasını İÜ Edebiyat Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Şerif Eskin gerçekleştirdi. Dr. Öğr. Üyesi Eskin konuşmasında Tanpınar’ın keşfedilme sürecini ve Tanpınar okumalarının toplumsal boyutunu bir edebiyat vakası şeklinde değerlendirdi. Konuşmasının devamında Tanpınar olgusunun edebiyat sosyolojisi açısından ne ifade ettiğini ele alan Dr. Öğr. Üyesi Eskin şunları kaydetti:
“Okuma dediğimiz eylemin büyük aktörler ve onların okurlarının edilgenleştiği süreçler olarak değerlendirmemek gerekiyor. Okur odaklı baktığımızda Tanpınar’ın keşfedilme sürecinde Türk okurunda birtakım psikolojik ihtiyaçların doyumuna tekabül eden bir hususiyete sahip olduğunu ve 90’lı, 2000’li ve 2010’lu yıllarda Türkiye’deki nesillerin yaşadıkları hafıza krizinin bir benzerini, bir izdüşümünü Tanpınar’ın karakterlerinde gördüğünü ve özdeşleşme tesis ettiklerini düşünüyorum. Bu noktada toplumsal hafıza siyaseti belli dönemlerde baskılama siyasetleriyle beraber ortaya çıkan çakışık toplumsal hafızaların karşılıklı çatışmalarının ve bu anlamda Tanpınar’daki birtakım karakterlerin izdüşümü niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda kendi hikâyemizin ve kendi deneyimlerinizin de bir şekilde izdüşümlerini Tanpınar’da gördüğümüzü ve Tanpınar’ın karakterlerinin bize bu kadar yakın gelmesinin bu nedenden kaynakladığını söyleyebilirim. Netice olarak Tanpınar’ı edebiyatın panteonuna taşıyan ne yayıncılar ne de yorumculardır. Tanpınar’ı edebiyat panteonuna taşıyan okurları olmuştur. Türk edebiyatında bunun başka bir örneği olduğunu düşünmüyorum. Tanpınar adeta okurları tarafından yaratılmış bir yazardır. Bugün baktığımızda tek bir Tanpınar bulunmaz; Tanpınarlar vardır.”
İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen Akademik Sohbetler-7 ‘Vefâtının 59. yılında Ahmet Hamdi Tanpınar’ paneli, katılımcıların sorularının yanıtlanması ile son buldu.