Meme kanseri istatistiklerine göre dünyada 14 saniyede bir kişi meme kanseri tanısı almakta ve her 60 saniyede bir kadın meme kanseri nedeniyle hayatını kaybetmekte. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı, 2021 verilerine göre kadınlarda meme kanseri sıklığı 45.6/100.000 ile ilk sırada yer almakta olup her yıl yaklaşık 15.000 kadın meme kanserine yakalanmaktadır ve 45-54 yaş aralığında meme kanseri sıklığının daha fazla olduğu görülmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Meme Kanseri Küresel Girişimi ile meme kanserine bağlı ölüm oranlarını yılda %2.5 oranında azaltmayı ve 2020-2040 arasında meme kanserine bağlı 2.5 milyon ölümü azaltmayı hedeflemektedir. Bu konuda en önemli araçlar olarak, erken tanı ve beraberinde tam kapsamlı meme kanseri yönetimi, tanı ve tedavi hizmetlerinin sağlanması belirlenmiştir.
Rakamlar ve istatistikler ile global bir halk sağlığı sorunu olarak ciddiyeti ortaya konan meme kanserinde, en önemli bilinmesi gereken nokta erken tanıyla %98 oranında tedavi edilebiliyor olmasıdır. Bu nedenle kadınların meme kanseri konusunda doğru bilgilenmesi ve erken tanıda kritik önem taşımaktadır. Hastalıkta tedavi başarısını etkileyen en önemli nokta, tanı konduğu andaki hastalık evresidir. Erken teşhis edildiğinde meme kanserinin bölgesel lenf bezlerine veya meme bölgesinden kemik, karaciğer, akciğer, beyin gibi uzaktaki diğer organlara yayılma olasılığı azalmakta ve uygulanan tüm tedavilerdeki başarı oranı artmaktadır.
Meme Kanseri Erken Tanı Ve Farkındalık Çalışmaları
Erken tanı hayat kurtarır mesajı ile birlikte tekrar vurgulamak gerekirse, meme kanseri konusuna gereken önem verilip, erken tanı için tüm gerekliliklerin sağlanması konusunda gerek bireysel gerekse sağlık politikalarıyla toplumsal farkındalık en üst düzeyde tutulmalıdır.
Erken tanı için farkındalık çalışmaları ile toplumun meme kanseri konusunda dikkatini ve bilgi düzeyini güncel tutmak amaçlanmaktadır. Bu konuda medya ve yayın organlarının desteği, sivil toplum örgütlerinin topluma yönelik çalışmaları kritik önem taşımaktadır.
Meme kanseri konusunda farkındalığı artırmak dendiğinde; farkındalık terimini biraz daha açıklayacak olursak; toplumun meme kanserinde doğru bilgiye ulaşması, risk faktörleri, belirti ve bulguları hakkında, erken tanı ve tarama yöntemlerine yönelik bilgi sahibi olması, bireysel taşıdığı riske göre kendisi ve ailesi için ne şekilde önlemler alması gerektiği, tanı konulursa tedavisini ve yaşam boyu kontrollerini en doğru nasıl sürdüreceği ifade edilmektedir.
Bu amaçla yapılabilecek çalışmalar arasında; eğitimler ve bilgilendirme amaçlı toplantılar yapılması, broşürler ve haberlerin yayımlanması, mümkün olabiliyorsa uygun hazırlıklarla uygulamalı eğitimler yolu ile kadınlara kendini muayene etme alışkanlığı kazandırmak sayılabilir.
Meme Kanseri Risk Faktörleri
Erken tanıya ulaşabilmek ve uygun şekilde kontrollerine devam edebilmek için risk faktörlerini bilmek ve kişisel risk durumunu belirlemek önemlidir. Meme kanserinin risk faktörlerini taşıyan kadınlar yüksek risk grubu olarak tanımlanmakta ve özellikli takip, tarama, korunma ve tedavi yöntemlerine gerekesinim duymaktadırlar.
Meme kanserinde en belirgin risk faktörleri kadın cinsiyettir, erkelerde %0.5-1 oranda görülmektedir. Diğer önemli risk faktörü ise yaş olup ileri yaş [>55] ile birlikte meme kanseri sıklığı da artmaktadır. Türkiye Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonunun yürüttüğü araştırmada ülkemizde meme kanserinin en sık görülme yaşı 51 olup, %16.6’sını 40 yaşından önce tanı alan hastalar oluşturmaktadır.
Diğer risk faktörleri arasında; birinci ve ikinci derece akrabasında (anne, teyze, anneanne, hala…) meme kanseri hikayesi olması, östrojen hormonuna fazla maruz kalmak (erken adet görme [<12 yaş], geç menopoza [>55], uzun süreli doğum kontrol ilacı kullanma ve menopoz sonrası uzun süre hormon replasman tedavisi), çocukluk çağda başka nedenlerle göğüs bölgesine radyoterapi uygulanmış olması, şişmanlık ve özellikle menopoz sonrası obezite, alkol kullanımı sayılabilir. Alkol alımında risk alınan alkol miktarıyla ilişkili olarak artar.
Sigara Meme Kanseri üzerinde olumsuz etkilere sahip, özellikle pasif içiciliğin menopoz öncesi genç kadınlarda meme kanseri ile ilişki olduğu gösterilmiştir. Hiç çocuk doğurmamış olmak veya ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak meme kanseri riskini arttırabilir. Emzirmenin özellikle 1.5 ila 2 yıl gibi uzun süreli olduğunda, koruyucu etkileri gösterilmiştir.
Meme kanserlerinin yüzde 5-10’u kalıtsaldır, genetik danışmanlıkla BRCA 1 ve 2 mutasyonları saptanabilir. Bu mutasyona sahip bireylerde meme kanseri dışında over kanseri riski de belirgin olarak artmaktadır. Genetik test danışmanlığındaki amaç, aile öyküsü olan kadınlarda riskleri belirleyerek, özellikle BRCA1/2 mutasyonlarını taşıma olasılığını araştırmak, başka genetik yatkınlıkların olup olmadığını belirlemek, bireyin kendisi için en uygun tedavi ve koruyucu uygulamalar için karar vermesine yardımcı olmaktır.
Erken Tanı Ve Tarama Programları
Erken tanı için tarama programlarına da değinmek gerekirse;
Tarama programları hastalık oluşmadan önce yani tamamen sağlıklı bireylerde, olası bir hastalık riskine karşı, hastalık bulguları ortaya çıkmadan veya çok erken aşamada iken tanıya ulaşmak için yapılan uygulamaları kapsamaktadır.
Tarama programlarına uyum ve erken evrede tanı ile meme kanserinden ölümleri %40 oranında azaltılabilmektedir. Düzenli aralıklarla yapılan klinik muayeneler, mamografi ultrasonografi gibi görüntüleme yöntemleri ve kendi kendine meme muayenesi erken tanıda büyük önem taşımaktadır.
Kişinin taşıdığı risk faktörlerine göre muayene sıklığı değişebilir, ancak sıklıkla 20 yaşından itibaren ilk meme muayenesi ve düzenli kendi kendine meme muayenesi ve sonrasında 40 yaşa kadar 3 yılda bir klinik muayene, 40- 70 yaş arası her yıl klinik muayene ve mamografi önerilmektedir.
Yüksek kanser riski taşıyan genetik mutasyon belirlenen bireylerde manyetik rezonans inceleme tarama programlarında yer alabilir.
Kendi kendine meme muayenesi, adetin 7-10. günleri yani memede hormonal etkinin en az olduğu dönemde yapılmalıdır. Menopoz sonrası ise hastalar her ay belirledikleri bir günde bu muayeneleri tekrarlamalıdırlar.
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı tarafından 2004 tarihinde Kadınlarda Meme Kanseri Taramaları için Ulusal Standartları yayınlamıştır ve 2008 yılından itibaren Ulusal Kanser Kontrol Programı yürütülmektedir. Bu program kapsamında meme kanseri, serviks ve kolorektal kanserler için taramalar yapılmaktadır.
Tüm illerimizde kurulmuş olan Kanser Erken Tanı ve Tarama Merkezleri’nde (KETEM) meme kanserinin erken tanısına yönelik 40-69 yaş arası kadınlarda, toplum tabanlı ve fırsatçı tarama programları uygulanmakta, farkındalığı desteleyen eğitim programları aktif olarak sürdürülmektedir.
Kanser şüpheli bulgular saptandığında hastalar ileri tanı ve tedavi için ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına yönlendirilmektedir.
Tarama programlarında sürecin etkili olması, yani “meme kanseri nedeniyle ölümlerin düşürülmesi” amacına ulaşılabilmesi için, hedef nüfusun %70’ten fazlasının taramaya katılmış olması gerekmektedir. 2020’de 3,5 milyon, 2021’de ise 4,5 milyon bireye kanser taraması yapılmıştır. Kanser taramaları planlı ve fırsatçı taramalar şeklinde yapılmaktadır (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2021).
Ülkemiz için umut vadeden sonuçlar lokalize diye adlandırdığımız hastalığın memede sınırlı olduğu erken evre hastalık %48.2, bölgesel hastalık 41,6 iken ve uzak organ metastazı saptanan hasta oranı %10,2’dir.
Ülkemizde yürütülmekte olunan kanser erken tanı ve tarama programlarına uyumun artması ve toplumsal farkındalığın daima üst düzeyde tutulması ile bölgesel olarak ilerlemiş hastalıkların da daha erken evrede tanınması ve metastatik hastalıkların azalması mümkün olabilecektir.
Belirti ve Bulgular
Memede kanserinde memede çeşitli bulgular oluşabilir ve saptanan bu değişimlerin çoğunluğu kanser olmayan nedenlerle de olabilmektedir, bu nedenle uzman kişilerce değerlendirme ve ayrım yapılması kritik önem taşır. Sıklıkla görülen bulgular; memede veya koltuk altında kitle ele gelmesi, meme derisinde veya meme başında renk değişikliği, ciltte kızarıklık ve kalınlaşma, ciltte portakal kabuğuna benzer görünüm, şekil bozukluğu, meme başında çökme olması veya akıntı olması sayılabilir.
Muayenede saptanan herhangi bir farklılık, değişim önemsenmeli, bulguların değerlendirilmesinde mutlaka hekimlerce klinik muayene yapılmalı ve uygun tetkiklerden yararlanılmalıdır. Gerekli görüldüğü taktirde kanser açısından şüpheli olarak düşünülen lezyonlarda tanı amaçlı kalın iğne biyopsileri uygulanmaktadır.
Meme kanserinin tedavisinde gelişmeler sayesinde tanı alan hastaların %70-80’inde meme ve koltuk altı lenf bezlerinin korunduğu ameliyatlar ağırlıklı olarak uygulanmakta ve ameliyat bölgesine uygulanan radyoterapi ile hastalığın lokal ve bölgesel kontrolü sağlanabilmektedir. Memenin tümünün alınmasını gerektiren mastektomi olarak ifade edilen tedaviler söz konusu olduğunda “onkoplastik cerrahi” olarak ta isimlendirilen rekonstrüksiyon yöntemleri ile yeniden simetrik formda bir meme oluşturulabilmektedir.
Son yıllarda geliştirilen tümörün biyolojik özelliklerine göre belirlenen, kişiye özel, hedefe yönelik yaklaşımlarla kemoterapi ve hormonoterapi uygulamalarında başarılı sonuçlar elde edilmekte, immunoterapi gibi yeni tedavi yöntemleri de geliştirilmektedir.
Meme Kanseri ve Korunma
Meme kanserinden korunmada en önemli konu değiştirilebilecek risk faktörlerini kontrol edebilmektir. Bu konuda sağlıklı beslenme ve obezitenin kontrolüne önem verilmelidir. Özellikle menopoz sonrası alınan fazla kilolar, meme kanseri riskini belirgin arttırmaktadır.
Menopoz sonrasında yağ dokusu östrojen hormonu için kaynak oluşturabilir. Meme kanserine karşı koruyucu önlemler olarak; haftada en az 3 gün 45-60 dakika egzersiz yapılması oldukça önemli bir konudur. Yanısıra, yeterli su tüketimi, yağdan fakir beslenme, rafine tuz, un ve şekerin kısıtlanması, kırmızı et tüketiminin haftada 3 gün ve 300 gramdan fazla olmaması, işlenmiş et ve gıda ürünlerinden kaçınma, haftada 2 ila 3 kez balık veya beyaz et tüketimi, lif içerikli beslenme; taze sebze meyve ve kuru baklagillerin düzenli olarak tüketilmeleri önerilir. Kısaca, sağlıklı diyet ve yaşam tarzı ile genel sağlığımıza göstereceğimiz hassasiyet meme kanserine karşı bireysel olarak alabileceğimiz en etkili önlemlerdir.
Dünyada önemli bir sağlık sorunu olan meme kanserini etkili şekilde kontrol edebilmek için, korkuya kapılmadan, kişisel meme kanseri risk durumunu tayin etmek, düzenli olarak her ay kendi kendilerini muayene etmek, erken tanı ve tarama programlarına uyumlu bir katılım sağlamak ve olası bir kanserin etkin tedavi şansını yakalamak birinci
hedef olmalıdır.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi olarak gerek yurt içi ve yurt dişi uzman kişilerin biraya geldiği sempozyumlarda, gerekse halka yönelik, kurumlarda ve okullarda öğrenci ve çalışanlarla biraraya gelerek meme kanseri konusunda çeşitli farkındalık çalışmalarına bizzat öncülük etmeyi veya destek olmayı birincil sorumluluğum olarak önemsemekteyim.
Daha önce de sizlerin medya olarak çalışmalarımıza cok kıymetli destekleriniz oldu. Bu vesileyle meme kanserinde farkındalık mesajlarımızı iletmeye tekrar olanak sağladığınız için sizlere teşekkür ediyorum.
Korku, erken tanı ve yaşam sansınızı elinizden almasın
Sağlıklı günler dileklerimle
Prof Dr. Ayfer Kamalı Polat; Ondokuz Mayıs Universitesi Genel Cerrahi AD Meme Cerrahisi ve Onkoplastik Cerrahı
SÜRMANŞET HABER - DERGİ ÇIKTI !!!
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Meme Kanseri Küresel Girişimi ile meme kanserine bağlı ölüm oranlarını yılda %2.5 oranında azaltmayı ve 2020-2040 arasında meme kanserine bağlı 2.5 milyon ölümü azaltmayı hedeflemektedir. Bu konuda en önemli araçlar olarak, erken tanı ve beraberinde tam kapsamlı meme kanseri yönetimi, tanı ve tedavi hizmetlerinin sağlanması belirlenmiştir.
Rakamlar ve istatistikler ile global bir halk sağlığı sorunu olarak ciddiyeti ortaya konan meme kanserinde, en önemli bilinmesi gereken nokta erken tanıyla %98 oranında tedavi edilebiliyor olmasıdır. Bu nedenle kadınların meme kanseri konusunda doğru bilgilenmesi ve erken tanıda kritik önem taşımaktadır. Hastalıkta tedavi başarısını etkileyen en önemli nokta, tanı konduğu andaki hastalık evresidir. Erken teşhis edildiğinde meme kanserinin bölgesel lenf bezlerine veya meme bölgesinden kemik, karaciğer, akciğer, beyin gibi uzaktaki diğer organlara yayılma olasılığı azalmakta ve uygulanan tüm tedavilerdeki başarı oranı artmaktadır.
Meme Kanseri Erken Tanı Ve Farkındalık Çalışmaları
Erken tanı hayat kurtarır mesajı ile birlikte tekrar vurgulamak gerekirse, meme kanseri konusuna gereken önem verilip, erken tanı için tüm gerekliliklerin sağlanması konusunda gerek bireysel gerekse sağlık politikalarıyla toplumsal farkındalık en üst düzeyde tutulmalıdır.
Erken tanı için farkındalık çalışmaları ile toplumun meme kanseri konusunda dikkatini ve bilgi düzeyini güncel tutmak amaçlanmaktadır. Bu konuda medya ve yayın organlarının desteği, sivil toplum örgütlerinin topluma yönelik çalışmaları kritik önem taşımaktadır.
Meme kanseri konusunda farkındalığı artırmak dendiğinde; farkındalık terimini biraz daha açıklayacak olursak; toplumun meme kanserinde doğru bilgiye ulaşması, risk faktörleri, belirti ve bulguları hakkında, erken tanı ve tarama yöntemlerine yönelik bilgi sahibi olması, bireysel taşıdığı riske göre kendisi ve ailesi için ne şekilde önlemler alması gerektiği, tanı konulursa tedavisini ve yaşam boyu kontrollerini en doğru nasıl sürdüreceği ifade edilmektedir.
Bu amaçla yapılabilecek çalışmalar arasında; eğitimler ve bilgilendirme amaçlı toplantılar yapılması, broşürler ve haberlerin yayımlanması, mümkün olabiliyorsa uygun hazırlıklarla uygulamalı eğitimler yolu ile kadınlara kendini muayene etme alışkanlığı kazandırmak sayılabilir.
Meme Kanseri Risk Faktörleri
Erken tanıya ulaşabilmek ve uygun şekilde kontrollerine devam edebilmek için risk faktörlerini bilmek ve kişisel risk durumunu belirlemek önemlidir. Meme kanserinin risk faktörlerini taşıyan kadınlar yüksek risk grubu olarak tanımlanmakta ve özellikli takip, tarama, korunma ve tedavi yöntemlerine gerekesinim duymaktadırlar.
Meme kanserinde en belirgin risk faktörleri kadın cinsiyettir, erkelerde %0.5-1 oranda görülmektedir. Diğer önemli risk faktörü ise yaş olup ileri yaş [>55] ile birlikte meme kanseri sıklığı da artmaktadır. Türkiye Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonunun yürüttüğü araştırmada ülkemizde meme kanserinin en sık görülme yaşı 51 olup, %16.6’sını 40 yaşından önce tanı alan hastalar oluşturmaktadır.
Diğer risk faktörleri arasında; birinci ve ikinci derece akrabasında (anne, teyze, anneanne, hala…) meme kanseri hikayesi olması, östrojen hormonuna fazla maruz kalmak (erken adet görme [<12 yaş], geç menopoza [>55], uzun süreli doğum kontrol ilacı kullanma ve menopoz sonrası uzun süre hormon replasman tedavisi), çocukluk çağda başka nedenlerle göğüs bölgesine radyoterapi uygulanmış olması, şişmanlık ve özellikle menopoz sonrası obezite, alkol kullanımı sayılabilir. Alkol alımında risk alınan alkol miktarıyla ilişkili olarak artar.
Sigara Meme Kanseri üzerinde olumsuz etkilere sahip, özellikle pasif içiciliğin menopoz öncesi genç kadınlarda meme kanseri ile ilişki olduğu gösterilmiştir. Hiç çocuk doğurmamış olmak veya ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak meme kanseri riskini arttırabilir. Emzirmenin özellikle 1.5 ila 2 yıl gibi uzun süreli olduğunda, koruyucu etkileri gösterilmiştir.
Meme kanserlerinin yüzde 5-10’u kalıtsaldır, genetik danışmanlıkla BRCA 1 ve 2 mutasyonları saptanabilir. Bu mutasyona sahip bireylerde meme kanseri dışında over kanseri riski de belirgin olarak artmaktadır. Genetik test danışmanlığındaki amaç, aile öyküsü olan kadınlarda riskleri belirleyerek, özellikle BRCA1/2 mutasyonlarını taşıma olasılığını araştırmak, başka genetik yatkınlıkların olup olmadığını belirlemek, bireyin kendisi için en uygun tedavi ve koruyucu uygulamalar için karar vermesine yardımcı olmaktır.
Erken Tanı Ve Tarama Programları
Erken tanı için tarama programlarına da değinmek gerekirse;
Tarama programları hastalık oluşmadan önce yani tamamen sağlıklı bireylerde, olası bir hastalık riskine karşı, hastalık bulguları ortaya çıkmadan veya çok erken aşamada iken tanıya ulaşmak için yapılan uygulamaları kapsamaktadır.
Tarama programlarına uyum ve erken evrede tanı ile meme kanserinden ölümleri %40 oranında azaltılabilmektedir. Düzenli aralıklarla yapılan klinik muayeneler, mamografi ultrasonografi gibi görüntüleme yöntemleri ve kendi kendine meme muayenesi erken tanıda büyük önem taşımaktadır.
Kişinin taşıdığı risk faktörlerine göre muayene sıklığı değişebilir, ancak sıklıkla 20 yaşından itibaren ilk meme muayenesi ve düzenli kendi kendine meme muayenesi ve sonrasında 40 yaşa kadar 3 yılda bir klinik muayene, 40- 70 yaş arası her yıl klinik muayene ve mamografi önerilmektedir.
Yüksek kanser riski taşıyan genetik mutasyon belirlenen bireylerde manyetik rezonans inceleme tarama programlarında yer alabilir.
Kendi kendine meme muayenesi, adetin 7-10. günleri yani memede hormonal etkinin en az olduğu dönemde yapılmalıdır. Menopoz sonrası ise hastalar her ay belirledikleri bir günde bu muayeneleri tekrarlamalıdırlar.
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı tarafından 2004 tarihinde Kadınlarda Meme Kanseri Taramaları için Ulusal Standartları yayınlamıştır ve 2008 yılından itibaren Ulusal Kanser Kontrol Programı yürütülmektedir. Bu program kapsamında meme kanseri, serviks ve kolorektal kanserler için taramalar yapılmaktadır.
Tüm illerimizde kurulmuş olan Kanser Erken Tanı ve Tarama Merkezleri’nde (KETEM) meme kanserinin erken tanısına yönelik 40-69 yaş arası kadınlarda, toplum tabanlı ve fırsatçı tarama programları uygulanmakta, farkındalığı desteleyen eğitim programları aktif olarak sürdürülmektedir.
Kanser şüpheli bulgular saptandığında hastalar ileri tanı ve tedavi için ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına yönlendirilmektedir.
Tarama programlarında sürecin etkili olması, yani “meme kanseri nedeniyle ölümlerin düşürülmesi” amacına ulaşılabilmesi için, hedef nüfusun %70’ten fazlasının taramaya katılmış olması gerekmektedir. 2020’de 3,5 milyon, 2021’de ise 4,5 milyon bireye kanser taraması yapılmıştır. Kanser taramaları planlı ve fırsatçı taramalar şeklinde yapılmaktadır (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2021).
Ülkemiz için umut vadeden sonuçlar lokalize diye adlandırdığımız hastalığın memede sınırlı olduğu erken evre hastalık %48.2, bölgesel hastalık 41,6 iken ve uzak organ metastazı saptanan hasta oranı %10,2’dir.
Ülkemizde yürütülmekte olunan kanser erken tanı ve tarama programlarına uyumun artması ve toplumsal farkındalığın daima üst düzeyde tutulması ile bölgesel olarak ilerlemiş hastalıkların da daha erken evrede tanınması ve metastatik hastalıkların azalması mümkün olabilecektir.
Belirti ve Bulgular
Memede kanserinde memede çeşitli bulgular oluşabilir ve saptanan bu değişimlerin çoğunluğu kanser olmayan nedenlerle de olabilmektedir, bu nedenle uzman kişilerce değerlendirme ve ayrım yapılması kritik önem taşır. Sıklıkla görülen bulgular; memede veya koltuk altında kitle ele gelmesi, meme derisinde veya meme başında renk değişikliği, ciltte kızarıklık ve kalınlaşma, ciltte portakal kabuğuna benzer görünüm, şekil bozukluğu, meme başında çökme olması veya akıntı olması sayılabilir.
Muayenede saptanan herhangi bir farklılık, değişim önemsenmeli, bulguların değerlendirilmesinde mutlaka hekimlerce klinik muayene yapılmalı ve uygun tetkiklerden yararlanılmalıdır. Gerekli görüldüğü taktirde kanser açısından şüpheli olarak düşünülen lezyonlarda tanı amaçlı kalın iğne biyopsileri uygulanmaktadır.
Meme kanserinin tedavisinde gelişmeler sayesinde tanı alan hastaların %70-80’inde meme ve koltuk altı lenf bezlerinin korunduğu ameliyatlar ağırlıklı olarak uygulanmakta ve ameliyat bölgesine uygulanan radyoterapi ile hastalığın lokal ve bölgesel kontrolü sağlanabilmektedir. Memenin tümünün alınmasını gerektiren mastektomi olarak ifade edilen tedaviler söz konusu olduğunda “onkoplastik cerrahi” olarak ta isimlendirilen rekonstrüksiyon yöntemleri ile yeniden simetrik formda bir meme oluşturulabilmektedir.
Son yıllarda geliştirilen tümörün biyolojik özelliklerine göre belirlenen, kişiye özel, hedefe yönelik yaklaşımlarla kemoterapi ve hormonoterapi uygulamalarında başarılı sonuçlar elde edilmekte, immunoterapi gibi yeni tedavi yöntemleri de geliştirilmektedir.
Meme Kanseri ve Korunma
Meme kanserinden korunmada en önemli konu değiştirilebilecek risk faktörlerini kontrol edebilmektir. Bu konuda sağlıklı beslenme ve obezitenin kontrolüne önem verilmelidir. Özellikle menopoz sonrası alınan fazla kilolar, meme kanseri riskini belirgin arttırmaktadır.
Menopoz sonrasında yağ dokusu östrojen hormonu için kaynak oluşturabilir. Meme kanserine karşı koruyucu önlemler olarak; haftada en az 3 gün 45-60 dakika egzersiz yapılması oldukça önemli bir konudur. Yanısıra, yeterli su tüketimi, yağdan fakir beslenme, rafine tuz, un ve şekerin kısıtlanması, kırmızı et tüketiminin haftada 3 gün ve 300 gramdan fazla olmaması, işlenmiş et ve gıda ürünlerinden kaçınma, haftada 2 ila 3 kez balık veya beyaz et tüketimi, lif içerikli beslenme; taze sebze meyve ve kuru baklagillerin düzenli olarak tüketilmeleri önerilir. Kısaca, sağlıklı diyet ve yaşam tarzı ile genel sağlığımıza göstereceğimiz hassasiyet meme kanserine karşı bireysel olarak alabileceğimiz en etkili önlemlerdir.
Dünyada önemli bir sağlık sorunu olan meme kanserini etkili şekilde kontrol edebilmek için, korkuya kapılmadan, kişisel meme kanseri risk durumunu tayin etmek, düzenli olarak her ay kendi kendilerini muayene etmek, erken tanı ve tarama programlarına uyumlu bir katılım sağlamak ve olası bir kanserin etkin tedavi şansını yakalamak birinci
hedef olmalıdır.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi olarak gerek yurt içi ve yurt dişi uzman kişilerin biraya geldiği sempozyumlarda, gerekse halka yönelik, kurumlarda ve okullarda öğrenci ve çalışanlarla biraraya gelerek meme kanseri konusunda çeşitli farkındalık çalışmalarına bizzat öncülük etmeyi veya destek olmayı birincil sorumluluğum olarak önemsemekteyim.
Daha önce de sizlerin medya olarak çalışmalarımıza cok kıymetli destekleriniz oldu. Bu vesileyle meme kanserinde farkındalık mesajlarımızı iletmeye tekrar olanak sağladığınız için sizlere teşekkür ediyorum.
Korku, erken tanı ve yaşam sansınızı elinizden almasın
Sağlıklı günler dileklerimle
Prof Dr. Ayfer Kamalı Polat; Ondokuz Mayıs Universitesi Genel Cerrahi AD Meme Cerrahisi ve Onkoplastik Cerrahı
SÜRMANŞET HABER - DERGİ ÇIKTI !!!